BETON KRALLIĞI

BETON KRALLIĞI
Şehrin hızla yükselen inşaat firmalarından biri olan Kuzey Doğu Yapı, devasa konut projeleri ve gösterişli reklam kampanyalarıyla adını duyurmuştu. Firmanın patronu İshak Demirtaş, Doğu Anadolu'nun küçük bir kasabasında doğmuş, yıllar içinde büyük bağlantılar kurarak inşaat sektöründe yükselmişti. Onun için önemli olan tek şey, para kazanmaktı.
Binaların sağlam olup olmadığı, çalışanların maaşlarını zamanında alıp almadığı ya da ev sahibi olan insanların can güvenliği umurunda değildi. O, her fırsatta “İşini bilen kazanır!” diyerek, kesenin ağzını açmadan daha fazla kazanmanın yollarını arıyordu.
KÂR HIRSI VE HİLELİ BETON
Kuzey Doğu Yapı’nın projelerinde çalışan mühendis Fırat Yılmaz ve mimar Remzi Korkmaz, işin başından beri birçok usulsüzlüğe şahit olmuşlardı. Betonun içine standartların altında çimento katılıyor, demir oranı düşürülüyordu. Projelerde kullanılan malzemeler defalarca değiştiriliyor, fakat kimseye haber verilmiyordu.
Fırat ve Remzi bazen itiraz etmeye kalksa da İshak, onlara hep aynı cevabı veriyordu:
“Bakın kardeşim, burada herkes ekmek yiyor. Sen, ben, ustalar, işçiler… Fazla sorgulamadan işinizi yapın. Yarın öbür gün bu şehirde kimse size iş vermez.”
İshak’ın kararı kesindi. Kullanılan beton en fazla 5 şiddetindeki bir depreme dayanacak kadardı. “Ondan büyük deprem mi olur ya?” diyerek gülüyordu. Oysa Türkiye’nin her köşesi deprem riski altındaydı ve mühendisler bunu biliyorlardı. Ama ses çıkaramazlardı.
MOBİNG VE KÖLE GİBİ ÇALIŞTIRILAN ÇALIŞANLAR
Ofiste işler de farklı değildi. İnsan Kaynakları Müdürü Serhat Arslan, İshak’ın sağ koluydu ve çalışanlara sürekli baskı yapıyordu.
- Maaşlar gecikiyor, bazen eksik yatıyordu.
- SGK primleri asgari ücret üzerinden yatırılıyor, elden verilen maaşlar sürekli eksiliyordu.
- Çalışanlar günde 12-14 saat çalıştırılıyor, en ufak bir itirazda “Dışarıda bu işi yapacak çok adam var” tehdidi alıyorlardı.
- Kadın çalışanlar ise sürekli psikolojik baskıya maruz kalıyordu.
Ama İshak için bunlar hiçbir şeydi. O, işin patronuydu. Lüks bir hayat sürüyordu.
- Haftada en az bir kez sayısı belli olmayan metreslerine en az 3000 TL’lik hediyeler gönderiyordu.
- Şirket zor durumda diyerek çalışanların maaşlarını ödemezken, kendisine yeni bir Range Rover satın alıyordu.
- Hafta sonlarını Karadeniz’de lüks otellerde geçiriyor, çalışanlarını ise ucuza çalıştırmaya devam ediyordu.
DEPREM VE FELAKET
Tüm bunlar yaşanırken, kimsenin beklemediği bir deprem oldu. 6.2 büyüklüğündeki sarsıntı, Kuzey Doğu Yapı’nın inşa ettiği yeni konut projelerinden biri olan "Demirtaş Towers"ı yerle bir etti.
İnsanlar enkaz altında kalırken, mühendis Fırat ve mimar Remzi olay yerine gittiklerinde hayatlarının en büyük vicdan azabıyla karşılaştılar. Onlar imza atmıştı, onlar bu projeye onay vermişti… Ama hiçbir şey yapamamışlardı.
52 kişi öldü.
120’den fazla kişi yaralandı.
Medya ve sosyal medya ayağa kalktı. İnsanlar Kuzey Doğu Yapı’yı suçluyor, belediyeye ve devlete baskı yapıyordu.
Savcılık hızla harekete geçti. Fırat ve Remzi gözaltına alındı.
Ama patronları İshak?
O, depremden sadece birkaç saat önce özel jetle Gürcistan’a kaçmıştı.
SONUN BAŞLANGICI
İshak, aylarca Türkiye'ye dönmedi. Gürcistan’dan sonra Dubai’ye, oradan da Karadağ’a geçti. İnşaat sektörüne bir daha girmedi. Ama yeni bir isimle başka ülkelerde iş yapmaya devam etti.
Bu sırada Fırat ve Remzi, ihmalkârlık ve sorumluluklarını yerine getirmemekten dolayı 10 yıl hapis cezası aldılar. Onlar suçlu muydu? Belki de evet. Ama en büyük suçlu çoktan kaçmıştı.
Binaların moloz yığınlarına döndüğü mahallelerde, enkaz altında kalan insanların çığlıkları hala yankılanıyordu.
Ve bir kez daha insan hayatından değerli hiçbir şeyin olmadığı bir ülkede, para kazananlar kaçıyor; suç, en alttakilere kalıyordu.
Bu, bir kurgu hikâyedir ama ne yazık ki gerçekte de benzer olaylar yaşanmaktadır. Eğer bu ülkede işverenlerin en az %80’i inşaat dahil farklı sektörlerde benzer usulsüzlükleri yapıyorsa (vergi kaçırma, sigorta hileleri, işçi haklarını ihlal etme, güvenlik standartlarına uymama vb.), bu durum ekonomi, hukuk, toplum düzeni ve insan yaşamı açısından büyük bir kriz anlamına gelir.
Bunu çözmek için alınabilecek önlemleri hafif, normal ve radikal olarak üç kategoride inceleyelim:
1. Hafif Önlemler (Uyarı ve Teşvik Odaklı)
Bu önlemler, işverenleri zorlamadan, onları düzenli ve etik çalışmaya teşvik eder:
Vergi ve SGK Teşvikleri: İşçilerini asgari ücretten sigortalı göstermeyen firmalara belirli vergi indirimleri sağlanır.
Denetimleri Artırma: Devlet denetçileri artırılır ama büyük cezalar yerine uyarı ve yönlendirme yapılır.
Tüketici ve Çalışan Bilinçlendirmesi: Halk, "Hangi firmalar güvenilirdir?" diye bilinçlendirilir. Güvenilir firmalara devletin özel sertifikalar vermesi sağlanır.
İşveren Eğitimi: Firmalar, "Uzun vadede dürüst ticaretin kârlı olduğu" konusunda bilinçlendirilir.
Etkisi: Etik iş yapan firmalar için avantajlı olabilir ama %80 gibi büyük bir kitleyi caydırmak için yetersiz kalır.
2. Normal Önlemler (Caydırıcı ve Zorlayıcı Yöntemler)
Bu seviyede devlet, işverenleri ciddi şekilde denetler ve ceza sistemini sıkılaştırır:
Denetim ve Cezaların Artırılması:
- SGK müfettişleri, habersiz ve sıkı denetimler yapar.
- Sigortasız işçi çalıştıran firmalara ağır para cezaları ve iş durdurma cezaları uygulanır.
Şirket Kara Listesi:
- Usulsüzlük yapan firmalar halka açık kara listeye alınır.
- Devlet ve büyük özel şirketler, bu listede olan firmalarla çalışamaz.
Tüketici Haklarını Güçlendirme:
- Aldatıcı satış yapan firmalar (örneğin, 100 m² diye 60 m² ev satmak) maddi tazminat ödemeye mahkûm edilir.
- Mağdur olan tüketicilere hızlandırılmış dava süreci sunulur.
İşçi Haklarının Güçlendirilmesi:
- İşçilerin sendikal hakları artırılır.
- Mobbing, maaş ödememe ve fazla mesai ihlalleri için şikâyet hattı kurulur.
Etkisi: Usulsüzlük yapan firmaların bir kısmını düzeltebilir, ancak hala kaçakçılık ve rüşvetle sistemi aşanlar olabilir.
3. Radikal Önlemler (Sert ve Hızlı Müdahale)
Bu seviyede devlet, kontrolü tamamen ele alır ve ağır cezalar getirir:
Hapis Cezaları:
- Sigorta kaçakçılığı yapan patronlar ve yöneticiler 3-10 yıl hapis cezası alır.
- Dayanıksız bina yapan müteahhitler ve gıda, ilaç gibi sektörlerde halk sağlığına zarar veren iş sahipleri ömür boyu meslekten men edilir.
Şirketlerin Kamulaştırılması:
- Sürekli usulsüzlük yapan büyük şirketler, devlet kontrolüne alınır.
- Devlet, bu firmaları temizleyip etik yöneticilere devreder.
Rüşvetle Mücadele Birimi:
- Polis ve yargı içinde özel yolsuzluk ekipleri kurulur.
- Rüşvet alan memurlar ve müfettişler meslekten ömür boyu men edilir.
Anonim İhbar Sistemi:
- Özel korumalı ihbar hatları açılır.
- İhbarcıların kimliği tamamen gizli tutulur ve büyük ihbarlara ödül sistemi uygulanır.
İflas Eden Firmaların Mal Varlığına El Koyma:
- Maaş ödemeyen işverenlerin mal varlığı, direkt işçilere devredilir.
- Devlet, bu firmaların yönetimini geçici olarak alır.
Etkisi: Bu önlemler çok sert olduğu için büyük bir ekonomik şok yaratabilir. Ancak uzun vadede ahlaklı ticaret ortamı sağlanabilir.
Sonuç ve Öneriler
Eğer bir ülkede işverenlerin %80'i usulsüzlük yapıyorsa, sadece hafif önlemler işe yaramaz. Normal ve radikal önlemler birlikte uygulanmalıdır.
- Kısa vadede: Denetimler sıkılaştırılmalı, işçilerin şikâyet mekanizmaları güçlendirilmelidir.
- Orta vadede: İşverenlerin etik çalışmasını teşvik eden sistemler oluşturulmalıdır.
- Uzun vadede: Rüşvet ve kaçakçılık kökünden temizlenmeli, radikal önlemler gerektiğinde devreye sokulmalıdır.
Bu tür bir düzenleme olmadan, büyük felaketler, yolsuzluklar ve ekonomik çöküş kaçınılmaz olur.
Bu Durumun İşsizlik Üzerindeki Etkileri
1. Kısa Vadeli Etkiler (Doğrudan İşsizlik Artışı)
Çalışanlar Düşük Ücret ve Zor Koşullara Mahkûm Olur:
- SGK'ya asgari ücretten gösterilen çalışanlar, gerçek maaşları ve haklarını alamaz.
- İşçiler maaşlarını düzensiz alır, bu da onları geçim sıkıntısına iter.
Kayıt Dışı Çalışan Sayısı Artar:
- İşverenler, sigorta primlerinden kaçmak için çalışanlarını kayıt dışı (sigortasız) çalıştırır.
- Bu, resmî işsizlik oranının düşük görünmesine neden olur ama gerçekte çalışanların büyük kısmı güvencesizdir.
İşten Çıkarmalar Kolaylaşır:
- İşverenler, işçileri rahatça işten çıkarabilir çünkü zaten sigortalarını düzgün ödemiyorlardır.
- İşçiler tazminatsız kapının önüne konur ve işsizlik ani artış gösterir.
Yeni Mezunların İş Bulması Zorlaşır:
- Deneyimli işçileri bile asgari ücretle zorbalık altında çalıştıran işverenler, yeni mezunlara fırsat vermez.
- Genç işsizlik artar, gençler ya yurt dışına gitmeye çalışır ya da düşük maaşlı işlere mecbur kalır.
2. Orta ve Uzun Vadeli Etkiler (Yapısal İşsizlik Sorunu)
İşçi Hakları Yok Oldukça İşsizlik Kronikleşir:
- Maaşların düzensiz ödenmesi, sigortasız çalışma gibi sorunlar normalleşirse, insanlar geçinemez hâle gelir ve iş arayanlar için seçenekler azalır.
- İş bulunsa bile çalışma şartları o kadar kötü olur ki birçok kişi iş aramaktan vazgeçer (gizli işsizlik artar).
İş Arayanlar Yurt Dışına Kaçmaya Başlar:
- Kalifiye mühendisler, doktorlar, yazılımcılar gibi uzmanlar kötü çalışma koşulları ve güvencesizlik nedeniyle başka ülkelere gitmeye başlar.
- Ülkede nitelikli eleman açığı oluşur ve bu da iş piyasasını daha da kötüleştirir.
Yatırımlar ve Yeni İş Olanakları Azalır:
- Kötü niyetli işverenler çoğaldıkça, güvenilir yatırımcılar piyasadan çekilir.
- Büyük şirketler bile rekabet edemez hâle gelir ve kapanan şirket sayısı artar, dolayısıyla işsizlik de artar.
Eğer işverenlerin en az %80’i bu şekilde hareket ederse:
- Resmî işsizlik oranı %30-60 seviyelerine çıkabilir.
- Genç işsizlik oranı %50’ın üzerine çıkabilir.
- Kayıt dışı çalışan oranı %80’ye yaklaşabilir.
- Ülkede nitelikli iş gücü kalmadığı için uzun vadede ekonomik kriz derinleşebilir.
Bu durum, yalnızca inşaat sektörüyle sınırlı kalmaz; üretim, hizmet, sağlık, eğitim gibi birçok sektörü etkiler. Kısacası, işsizlik ve kötü çalışma koşulları iç içe geçmiş bir girdaba dönüşür.